FARABİ (MUALLİM-İ SANİ)

Farabi (Farsçaابونصر محمد بن محمد فارابی‎ / Abū Nasr Muhammad al-Fārāb;[1] Batı′da bilinen adıyla Alpharabius(adıyla ilgili kayda geçmiş diğer versiyonlar için aşağıya bakınız)[2] (d. 872[3] Fārāb[4] – 14 Aralık 950 ile 12 Ocak 951 arası Şam),[4] 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim adamı. Aynı zamanda gökbilimcimantıkçı vemüzisyendir.
Yorumları ve incelemeleri sayesinde Farabi ortaçağ islam aydınları arasında Muallim-i Sânî ya da Hace-i Sâni (İkinci Üstad / Magister secundus) olarak bilinir. Hace-i Evvel (Birinci Üstad / Magister Primus) ise Aristo'dur.[5] Farabi'nin hayatı selefi olduğu Kindi gibi çok az bilinir. BağdatHalep ve Mısır'da bulunduğu, hayatının önemli bir kısmında Halep'teki Şii Hamdani hanedanı tarafından desteklendiği bilinmektedir. Etnik kimliği tartışmalıdır. Kimi kaynaklara göre Fars kimilerine göre Türk kökenlidir. Ancak Farabi, bütün eserlerini Arapça yazmıştır. Farabi Aristo'nun temel eserlerinin birçoğunu Arapça'ya yeniden çevirmiş, bu eserlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan şerhler yazmıştır. Bu yanıyla hem İslam dünyasında antik felsefenin anlaşılmasını sağlamış, hem de Arapça'nın bir felsefe dili haline gelmesine büyük bir katkı yapmıştır.[6]
Farabi'nin bu büyük katkısının yanında İkinci Üstad kabul edilmesinin ana nedeni İbn-i Haldun'a göre onun mantık alanında yaptığı çalışmalardır.[7] Farabi, Aristo'nun 6 ciltlik temel mantık kitabı Organon'un tüm bölümlerini içeren çeviriler ve şerhler kaleme aldı ve Organon'u iki bölüm daha ekleyerek 8 kitaba çıkardı. Mantık ifadeleri, onu ifade etmek için kullanılan dil ve bilgi ile ilişkili olduğu için Farabi'nin mantık dışında dil felsefesi ve epistemoloji üzerinde de yoğun şekilde durduğu görülür. Farabi'nin diğer bir çalışma alanı Doğa felsefesi, Metafizik ve Psikoloji olmuştur. Doğa anlayışı dönemin Batlamyusçu dünya merkezli görüşüne uygundur. Farabi'nin geliştirdiği sudûr teorisi ise Neoplatoncu ve İsmaili kökenlere dayanır. Bu anlayış daha sonra İbn-i Sina tarafından geliştirildi. Farabi'ye atfedilen kitapların sayısı 100 ile 160 arasındadır.[7][8]
Farabi, El-Kindi'nin kurucusu olduğu kabul edilen ve İslam felsefesi içinde rasyonal/Aristocu eğilimi ifade eden Meşşaîlik akımının ikinci kurucusudur. Pek çok takipçisi olduğu için bazı felsefe tarihçilerine göre bir Farabi okulundan sözedilebilir. Yahudi filozofMaymonides etkilendiği felsefeciler içinde en büyük övgüyü ona yapar: "Mantık hakkındaki eserlere gelince, sadece Ebu Nase el-Farabi'nin eserlerinin çalışılması yeterlidir. Onun tüm eserleri kusursuz ve mükemmeldir. O eserler incelenmeli ve anlaşılmalıdır. Çünkü o büyük bir adamdır." Batı'da Farabi'nin eserleri İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd'ün eserlerinden daha az tercüme edilmişse de, Farabi'nin eserleri Aristo düşüncesinin yeniden anlaşılmasında merkezi bir öneme sahip olmuş, arkadan gelen felsefi zenginliğe ilk açılımı yapmıştır. İbn-i Rüşd ve Endülüslü filozoflar Farabi'yi mantık, psikoloji ve siyaset konularında önemli bir otorite olarak görürler.[9]


Dil Felsefesi, Bilgi Felsefesi ve Mantık


9. ve 10. yüzyıllarda İslam uygarlığı yayıldıkça dil tartışmaları daha büyük önem taşımaya başladı. İslamiyeti yeni kabul eden halkların Kur'an'ı anlayabilmeleri için Arapça öğrenmeleri gerekiyordu. Bir taraftan da yeni kültürlerle karşılaştıkça dil öğrenmek ve dilbilgisi daha da önemli hale geldi. Bu yüzyıllarda müslüman nahivciler (dilbilimciler) dilbilimi, kelime bilgisi (sarf), dilbilgisi (nahiv), anlam teorisi, seslerin çıkışı (meharicü’l-hurûf) ilmi, kelimelerin konumu ve türetilmesi ilmi (ilmü’l va’z ve ilm-i iştikâk), beyan ilmi, bedi’ ilmi, aruz ilmi, konuşmanın halin gerektirdiği şekle uygunluğu ilmi (ilmü’d-devâvin) ve başkasının sözünün kendi hâline uygunluğu ilmi (ilmü’l-muhazara) gibi gruplara ayırdılar.

Aynı dönemde Yunan dilinden Arapça'ya felsefe tartışmalarının aktarılması ile Arapça'nın felsefi bir kelime dağarcığına sahip olmadığı ortaya çıktı ve bu konu Farabi'nin üstadları ve öğrencileri olmak üzere ilk Arap filozofları için çok önemli bir sorun haline geldi. Aristo mantığının önemli bir kısmının dil merkezli olması mantıkçıların Arap grameri yerine Yunan gramerinin konulmasını gündeme getirmesine yol açtı.[43] Mantık biliminin kurucusu sayılan Aristo, Organon'un tamamını varlıklar dünyası, düşünme ve dil arasındaki uyuma ayırmıştı. Organon'un birinci kitabı olan Kategoriler varlık, bilgi ve dil felsefesinin temel taşı olarak kabul edilir.[44] Ancak Aristo mantığı Arap diline uyarlanırken ortaya sorunlar çıktı, çünkü Aristo'nun kategorileri ile Arap nahivcilerinin (gramerciler) türemiş kelime grupları arasında bir farklılık vardı. Örneğin Aristo'nun kategorileri Cevher'den başlayor ve diğer kategorileri yükleyerek Nitelik, Nicelik, İzafet, Mekan, Zaman, Durum, Aidiyet, Fill, İnfial sıralamasıyla devam ediyordu. Halbuki Arap gramercileri Fiil'den hareket edip, bunlardan isim türeterek cümleyi oluşturuyorlardı. Mantık ile dil arasındaki bu uyumsuzluk bir dizi tartışmaya neden oldu. Nahivci Ebû Said Sîrâfî ile mantıkçı Ebû Bişr Mattâ b. Yunus arasındaki ünlü tartışma buna güzel bir örnektir.[44] İşte Farabi bu karışıklığa çözümler geliştirmeye ve birbirine rakip yaklaşımlar arasında bir uyum yakalayabilmek için sistemli bir çabaya girdi.[43] Mantık ve dil felsefesi üzerinde o kadar önemli çalışmalar yaptı ve eserler verdi ki, Arapça'nın mantık ve felsefi konuların rahatça ifade edilebilir bir dil haline gelmesinde onun çalışmalarının önemli bir rolü olduğu kabul edilir.[6]
Farabi, mantığın, hangi dilde olursa olsun doğru bir akıl yürütme için izlenmesi gereken kuralları sağlayan genel bir nahiv (gramer) olduğu şeklinde bir anlayışı benimsedi.[43]Buna göre mantık ve nahiv kuralları olan iki ayrı ilimdi, mantık gramer ile çatışmaktan ziyade onu tamamlayan, dil hakkında özel bir araştırma alanı sağlayan bir bilimdi. Mantıkçının veya felsefecinin kendini herhangi bir dilde ifade edebilmesi için nahivciye dayanması gerekiyordu. Yani mantık sanatınının evailini bize bildirmesi ve ikaz etmesi için nahiv sanatından kifayet miktarınca öğrenmemiz gereklidir[43] Diğer taraftan örneğin Kitâbu’l-Elfâz'ında Arapça edatların varolan tasnifinin yeterli olmadığını ve mantıki sınırlar çerçevesinde yeniden tasnif edilmesi gerektiğini de söyler.[45] Daha sonra Kitâbu’l-Hurûf'unda Arapça edatları tasnif etme işine girer.[45]
Farabi'nin eserlerinin önemli bir kısmı mantık ve dil felsefesine ilişkindir.[7] Birçok ortaçağ aydını, Farabi'nin mantıktaki dehasını ve titizliğini onun ününün temeli olarak görür.[7]
Farabi, mantık üzerine temel metinler sayılan Aristo'nun Organon'una şerhler yazdığı gibi ayrı risaleler de kaleme aldı. Farabi, sınıflandırmasında Porphyrios'un İsagoci'sini başa,Şiir (Poetika) ve Hitabeyi (Retorika) de sona koyarak bunu dokuz kitaba çıkardı.[7][41] Şerhlerinde Farabi sadece bir özet çıkarmadığı gibi ayrıntılı bir tefsir de yazmıyordu. Aristo'nun düşüncelerinden ilham alıyor ama Aristo okulundan gelişen düşünceleri ve kendi yorumlarını da ekliyordu. Bağımsız makale olarak yazmış olduğu metinlerden Harfler Kitabı ve El-Elfazu’l-Müsta’mele fi’l-Mantık büyük oranda mantık ve linguistik konularına ayrılmıştır ve sıradan dil ile felsefi terminoloji arasındaki ilişkileri açıklamaya çalışır.[7]
Farabi'ye göre felsefe, din, mantık ve dil bilimleri birbirlerine kopmaz bağlarla bağlıdır. Mantık ile dil bilimi birbirlerinin farklı alanlarda eşdeğerleri gibidir. Felsefe ve din ilişkisini de yine dil bilimi ile ilişkilendirilerek açıklanır. Örneğin Farabi'ye göre din, felsefenin mantık bilimlerinden sayılan hitabet ve şiir sanatlarının popüler biçimde kullanılarak ifade edilmesi olarak görülür. Bunun için popüler terimlerden oluşan bir dilden öncelikle felsefi terimler dağarcığı gelişir ve bu felsefi terimler ile geliştirilen felsefe tekrar popüler/avami terimler aracılığı ile halka ulaştırılır. Farabi, burada ideal gelişim modelinden sapmalar olduğunu ve bazı kavimlerin kendi yerli dili ve mantık gelişiminden bir felsefe üretmek yerine başka felsefe ve dillerden etkilenebileceğini gösterir. Böylece İslam'ın Yunan felsefesi ile ilişkisini de bir tarihi sürece yerleştirmeye çalışır.[45]

1 yorum:

  1. Türk bir ailenin çocuğu olarak bin yüz elli yıl önce dünyaya gelen ve hayatı boyunca müzik, felsefe, botanik, matematik ve mantık alanında sayısız eserler kaleme alan Farabi, ilim ve düşün dünyasında “öğretmen” kabul edilen Aristoteles‘ten sonra “ikinci öğretmen” kabul edilmiştir.

    Sadece filozofları değil, sayısız biliminsanını da derinden etkilemiş, akımların ve icatların ilham kaynağı olmuştur.

    Var mısın ki Yok Olmaktan Korkuyorsun? kitabını okuduğumda şunu yeniden kavradım; insan anlamlı bir yaşam inşa etmek için hayatına aldığı insanlara dikkat etmeli.

    Hepimiz çevremizdeki beş kişinin toplamıyız ve sohbeti faydasız, araştırmayan, okumayan, sorgulamayan, kendini geliştirmeyen, yalnızca para ve makam peşinde koşan insanlardan uzak durmalı.

    Yediklerimize, içtiklerimize dikkat etmeli, bizde fazla olanı başkalarıyla paylaşmayı bilmeli.

    Bu bir kıyafet olabilir, eşya olabilir. Hem zihnimizi hem de yaşam alanlarımızı gereksiz işgal eden tüm fazlalıklardan arınabilirsek gerçek mutluluğu ve iç huzuru bu şekilde yakalayabiliriz.

    Kitapta en çok sevdiğim alıntı şu olmuştu:

    “Toplum, adalet ve sevgi ile mutlu olur.”

    http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/farabi-var-misin-ki-yok-olmaktan-korkuyorsun/

    YanıtlaSil